6 Aralık 2011 Salı

GİKAD (Girişimci Kadınların Desteklenmesi Derneği) Fotoğrafçılık Atölyesi Babadağ ve Civarı Alan Çalışması (08 Aralık 2010)

-İlk durak Altındere Köyü;
Köyün girişinde dünyada yalnız başına kalan ama çok fotojenik bir ağaç yaşarmış. Doğa sevenler onun bol bol fotoğrafını çekermiş, eh biz de eksik kalmayalım dedik ve yalnız ağacımızı biz de resimledik. Şaşkınım, (laf aramızda hiç kadın çoban görmemiştim de duymuştum ama, kadınların ezilmesine mi üzüleyim yoksa kadınların her işi yapabildiklerine mi sevineyim bilemedim), köy insanının görgü ve görenekleri hala yaşatıyor olması çok güzel, bize ikram ettiği patlamış mısırın bereketi eve dönüşe kadar devam etti.

 -Mollaahmet Köyünün dışında kalan orman içinde dere tepe olan dik yokuşu arkadaşlar tırmandılar, ben tırmanamadığım için aşağılardan dere kenarındaki eski değirmenin oralardan onların sesini takip ederken ağır ağır bulduğum bir patikadan yukarılara çıkarak (biraz hile gibi oldu ama…) arkadaşlarımı yakaladım. Halen içinde yaşayanların da bulunduğu tek tük olan eski taş evleri ve doğayı resimledik.


 -Kelleci Köyü;
Eh epey çekim yaptık molayı hak ettik. Kelleci köy kahvesinde kahveci Halil CİNDEMİR’in enfes tavşankanı çayı eşliğinde kahvaltı yaptık. Ha bu arada sevgili başkanımızın ayakkabısının altı az önceki dere tepelere, çetin doğa şartlarına dayanamadı ve yerinden çıktı. Ayakkabı olayını niye anlatıyorum? Gezimizle ne alakası var? Ama çok önemli.
Kahvaltı sonrası köyün girişinde gördüğümüz, yağmur nedeniyle oluşan küçük bir toprak kayması bizi kendine çekti. Ama benim resimlerim çok kötüydü; kadraj, kompozisyon nakavt. Neyse… Tekrar yola koyulduk ve nihayet Babadağ göründü.
-Yeniköy;
-Babadağ; 

 Babadağ’ın neredeyse tamamını görebildiğimiz bir yere konuşlandık. Çok güzel değişik kompozisyonlarda fotoğraflar çekildi. Babadağ’ın meşhur yaylasına (Yeniköy) giden yolu teğet geçerek ayakkabıcı aramaya başladık. Aman efendim Babadağlılar ayakkabı almaya nereye giderler bilmem ayakkabı dükkanı yok. Arama tarama soruşturma derken kapalı da olsa tek ayakkabı dükkanı bulunup, emanetçisine açtırıldı. Ayakkabı işi çok şükür halloldu. Aracımıza dönüş yolunda daracık bir sokakta (zaten Babadağ’da geniş sokak olması mümkün değil) beyaz küçük, önü daracık olan bahçesi dahi olmayan şirin mi şirin, önü tamamen plastik ve canlı çiçeklerle dolu Naciye teyzenin evini gördük, ben sandım ki minicik ince uzun bir toprak bahçesi var da oralara çiçekleri dikmiş, öyle böyle değil.



 Hayır saksılarda bütün çiçekler, bahçe havası verilerek yerleştirilmiş, herkes fotoğraflama yarışına girdi, derken içeriden elinde şeker poşetiyle dışarıya çıktı Naciye teyzem. O ne güler yüz, o ne içtenlik, sıcakkanlılık. Hasta olan eşi ve kızıyla yaşadığı evin içerisi de çiçeklerle doluydu. Buradan onun pamuk ellerinden ve yanaklarından öpüyorum tekrar tekrar, seni hiç unutmayacağım o cennete çevirdiğin evin ve babaannemle aynı adı taşıdığın için. Evettt, her işte bir hayır vardır derler ya, başkanın ayakkabısının altı çıkmasaydı, o ayakkabı dükkanının oralara hiç gitmeyecek, Babadağ’ın içinden hemen geçip gidecek ve Naciye teyzemi hiç tanıyamayacaktık. Yola devam.
Hangi köye ait olduğunu hatırlayamadığım bir mezarlıktan resimler. Çanakkale şehidi için dikilen mezar taşı ilginç. Burada da bir mezarı olsun diye mi dikilmiş acaba?

-Ahıllı Köyü,
-Demirli Köyü,
-Kıranyer,
Buralar hep yol üstü geçtiğimiz yerleşim yerleri ama Kıranyer'in bir özelliği var o kadar kalabalık bir yerleşim yeri ki nüfusu sadece 61 kişi ilginç…
-İncirpınar Köyü,
-Hisar Köyü (Attuda) Seyir Tepesi’nden çekimler,
Köye girince ilk durağımız kime ait olduğunu bilmediğim bir türbenin olduğu eski mekanların bulunduğu yer oldu. Daha sonra köy meydanından, yaşanan ve bazı terk edilmiş eski taş evlerin aralarından yokuş çıkarak seyir tepesine ulaştık. Her yer ayaklarınızın altında, çekimlerden sonra aşağıya inerken 105 yaşında iken geçen yıl ölen ismini bilmediğimiz teyzenin terk edilmiş harap olan taş evinin içinden ve dışından fotoğraflar çektik.



 Köy kahvesinde elleri maharetli arkadaşlarımızın yaptığı çeşitli kekler, börekler ve yemekleri yedikten sonra… eve dönüş yolculuğu başlıyor;
Ceraliköyü,
Sarayköy,
Duacılı,
Beylerbeyi,
ve DENİZLİ

İlk kez, yaptığım bir geziyi yazıyorum, yazacak daha çok şey vardı ama… Hatalarım ve eksiklerim için beni affedin.
İkinci gezi için şimdiden sabırsızlanıyorum.

Hisarköy hakkında yazılan bir makale okumanızı tavsiye ederim. Linki aşağıdadır.

Yeni Yazılar E-Mail Adresinize Gelsin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...